America going back!
10 Ekim 2021
Bu şekilde Türkiye’nin, ABD ile sorun yaşamış olmasının yanı sıra, NATO ile olan ilişkilerinin de riske girme ihtimali bulunmaktadır. Türkiye açısından NATO üyeliği, tarihsel anlamda büyük bir önem taşımaktadır. Zorlu şartlarla ve uzun süren uğraşlarla elde edilen üyelik konusunda, son derece etkili roller üstlenmek sureti ile mevcut sürece dek NATO’nun bir üyesi olmuştur. Her ne kadar Türk yetkililerinin zaman içerisinde yoğunlaşan, NATO’nun Türkiye’ye olan desteğinin düzeyi konusundaki yorumlar olumsuz bir şekilde dile getirilse de tarafların savunma ve güvenlik konularındaki ortaklığı halen sürmektedir. Taraflar açısından Türkiye’nin jeopolitik konumu ve görüntüsü halen NATO açısından son derece kıymetli ve vazgeçilmesi son derece zor bir konumda yer almaktadır. Fakat 2000’li yıllar itibari ile Türkiye’nin NATO içerisindeki konumunun giderek daha yoğun ve önemli bir hale geldiğini söylemek mümkündür. Çünkü büyük ölçekli devletlerin güvenlik algılamalarında önemli ve hassas bir konuma sahip olan Türkiye’nin bir üye olarak varlığı, NATO açısından önemli bir güç olmakta ve örgüt, Türkiye’nin güven verici rolünden halen etkin bir şekilde beslenmektedir. Türkiye de NATO’daki konumunu korumak adına gereken sorumlulukları almakta ve NATO stratejilerine bağlı kalmak adına büyük ölçüde kendi dış politika stratejilerini belirlemektedir.
Türkiye’nin Siyasi Olarak NATO için Önemi
Kurulduğu ilk dönemlerden bu yana askeri anlamdaki kimliği çok daha büyük önem arz eden NATO, Soğuk Savaş sonrasında siyasi anlamda da ciddi sorumluluklar üstlenen ve kendi hedef bölgesi dışında da sorumluluklar alarak çözüm üretmeye çalışan bir örgüt olmuştur. Bu sayede NATO, sadece, kuruluşunda kendisi için hedef belirlemiş olduğu bölgelere siyasi olarak odaklanmamakta, onun ötesinde de çeşitli bölgelerde çözüm arayışında olmaktadır. Her ne kadar NATO’nun bu konudaki çabaları çeşitli açılardan eleştirilse de Türkiye gibi bir üyenin varlığıyla birlikte süreçlerin daha olumlu hale gelmesi adına pozitif bir imaj oluşturmaktadır. Özellikle 2003 yılında ABD’nin Irak operasyonları sonrasında yaşanan hukuksuz olaylar neticesinde NATO’nun imajı büyük zarar görmüştür. Bu duruma bir çözüm bulmak adına NATO, Türkiye’nin üyelik rolünden faydalanmak durumundadır (Ercan ve Ayata, 2018, s. 4-6).
Öte yandan Türkiye, NATO’nun stratejileri açısından son derece değerli yaklaşımları bulunan bir ülkedir. Bosna, Kosova, Somali, Nijer ve Gürcistan’daki operasyonlar göz önünde bulundurulduğu süre zarfında Türkiye, NATO’nun belirlediği daha sert ve daha baskıcı çözüm yollarının aksine, sürecin şartlarını daha olumlu hale getirecek türden manevralarda askeri ve siyasi çözümleri aynı anda gerçekleştirebileceği çözüm arayışları içerisinde olmaktadır. Bosna ve Gürcistan’da, askeri çatışmaların yoğun olduğu bir süreçte Türkiye, askeri operasyonların yanı sıra NATO’nun örgütsel olarak alamadığı sorumlulukları almış ve tarafların üzerinde, siyasi çözüm açısından baskı kurmuştur (Seren, 2015, s. 34).
Türkiye’nin genel olarak sahip olduğu kimlik, barışçıl çözümler almaya yönelik olarak şekillenmektedir. NATO, bu konuda Türkiye’nin yaklaşımlarına ve yönlendirmelerine büyük önem vermektedir. Çünkü Türkiye, süreçleri değerlendirmek adına NATO’dan bağımsız olarak da yorumlamaya çalışmaktadır. Bu sayede NATO ile Türkiye’nin siyasi konulara yaklaşımları arasında farklılıklar oluşabilmektedir. Bu farklılıklar, çoğunlukla NATO’nun baskın stratejiler belirlemek konusunda siyasi ağırlığı bulunsa da Türkiye’nin bakış açısı bu konuda farklılaşmaktadır. ABD’nin 2003 yılında başlayan Irak operasyonları konusunda Türkiye ABD ve NATO geneli ile anlaşmazlığa düşmüştür (Sasaoğlu, 2014, s. 4-5).
Türkiye’nin Askeri Olarak NATO için Önemi
Genel olarak değerlendirildiği süre zarfında Türkiye’nin askeri olarak NATO için önemini aşağıdaki unsurlarla değerlendirmek gerekmektedir (Umut, 2017, s. 151):
● Türkiye’nin NATO operasyonlarında rolü, öncelikli olarak siyasi çözüm arayışı içerisinde olmaktır; Türkiye, siyasi çözüm yollarının sonuç vermemesi sonucunda bir tampon görevi görmektedir ve bu durum NATO’nun barışçıl kimliğini ön plana çıkarmaktadır.
● NATO, Türkiye’nin bölgesel anlamdaki rolü ve birçok ülkeye karşı olan askeri üstünlüğü konusunda bir güvenceye sahiptir.
● Türkiye’nin yaklaşımlarında NATO, sürekli olarak çözüm odaklı bir örgüt olarak lanse edilmekte ve Türkiye, askeri çözümün son çare olduğu mesajını vermekle birlikte NATO’nun Soğuk Savaş sonrasında görevinin sona ermediği konusunda ikna edici bir tavır belirlemektedir.
● NATO’nun askeri faaliyetlerinin, eski düşman Rusya ile gerilime sebebiyet vermemesi konusunda Türkiye’nin üstlendiği sorumluluklar neticesinde, NATO’nun askeri olarak saldırgan bir tutumunun bulunmadığına dair bir mesaj verilmeye çalışılmaktadır.
● Türkiye, NATO’ya askeri anlamda kayıtsız, şartsız destek vermemekte, NATO’nun askeri operasyonlarını sorgulamak sureti ile geçmiş yıllarda Kuzey Afrika ve Irak gibi bölgelerde yaşanan, NATO’nun itibarını zedeleyecek türden askeri operasyonların önüne geçmektedir.
Son dönemde, ABD Başkanı Donald Trump’ın NATO üyesi ülkelerin askeri harcamalarını arttırma konusunda Türkiye, NATO içerisinde ABD’nin bu yaklaşımlarına karşı çıkan önemli ülkelerden biri olmuştur. Türkiye’nin bu noktadaki tezi, askeri harcamaların ötesinde, güvenlik harcamalarının sürdürülebilir olması, ancak NATO’nun temel stratejisinin mutlak olarak siyasi faaliyetlerini güçlendirmesidir. Türkiye, NATO’nun üye ülkelerinin askeri harcamalarını arttırması neticesinde hem kendisini daha fazla hedef haline getireceği hem de askeri gücünü test etmek adına mutlak olarak yeni ve istikrarsız alanların arayışının içerisine girecek olmasından endişe etmektedir. Bu nedenle de Türkiye, hali hazırda ciddi siyasi ve güvenlik istikrarsızlıkları yaşayan Ortadoğu vb. bölgeleri açısından NATO’nun askeri anlamda çözüm odaklı bir örgüt olması gerektiği yönünde ısrarını sürdürmekte ve kendi stratejilerini de buna göre belirlemektedir (Umut, 2017, s. 152).
S-400 Sorunu ve NATO için Türkiye’nin Küresel Politikalardaki Önemi
Bir NATO üyesi olarak NATO’nun stratejileri dışında hareket etmesi konusunda Türkiye’nin en ciddi ölçekli eylemi, 2018 yılı itibari ile ivme kazanmış olan Rusya’dan S-400 füze savunma sistemlerinin satın alınması kararı olmuştur. Başta ABD olmak üzere, örgütün büyük çaplı tüm üyeleri tarafından kritize edilen bu karar, Türkiye’nin sürece dair yaklaşımlarının ne denli ciddi olduğunun da bir göstergesidir. Türkiye’nin Rusya’dan S-400 füze savunma sistemlerini satın alma kararının verilmesi konusunda etkili olan unsurlar şu şekildedir (Aydın, 2019, s. 725-726):
● Türkiye’nin uzun yıllardan bu yana devam eden ABD ve NATO üyesi ülkelerden füze savunma sistemlerine dair destek alma yönündeki isteği sürekli olarak göz ardı edilmiştir.
● NATO üyeleri arasında, Ortadoğu gibi tehlikeli bir bölgeye yakınlığı bulunan herhangi bir ülke bulunmamasına karşın tüm NATO üyesi ülkelere hava savunma sistemleri yerleştirilirken Türkiye bu sürecin dışında bırakılmıştır.
● Askeri unsurları topraklarında konuşlandırma hususunda Türkiye sürekli olarak kendi çabalarıyla bir çözüm üretmeye çalışırken, NATO’daki müttefiklerinden askeri unsurların transferi ya da satın alınması konusunda Türkiye’ye geri dönüşler son derece gecikmeli ve eksik olmaktadır.
● Türkiye, NATO üyesi ülkeler arasında, terör saldırılarından, uzun yıllardır ve sürekli olarak doğrudan etkilenen tek ülke olmasına karşın ne askeri anlamda operasyonel ne de güvenlik anlamında teçhizat anlamında gereken desteği görememiştir.
● Türkiye’nin savunma sorunları ve eksikleri olduğu süre zarfında, uzun yıllardır bir NATO üyesi olmasına karşın, NATO dışından birçok ülkede destek sağlama önerisi sunulmasına karşın aynı öneri NATO içerisinden gelmemiştir.
● Türkiye ile ABD, iki önemli ve özellikle Ortadoğu için önemli müttefikler olmasına karşın ABD’nin bölgesel çıkarları ve güvenlik endişeleri, NATO içerisinde,
Türkiye, savunma sistemleri konusunda, özellikle 2011 yılında Suriye’de söz konusu olan iç savaş neticesinde ortaya çıkan füze tehditleri neticesinde, kendisine alternatif kaynaklar bulmak adına birçok ülke ile görüşmüştür. Bu neticede de Türkiye’nin kaygılarını en iyi anlayan ülke de Rusya olmuştur. Bu şekilde Türkiye ile Rusya, S-400 füze savunma sistemlerinin satın alınması konusunda görüşmelere başlamıştır. Rusya, Türkiye’nin kaygılarına hak verdiğini söylemiş, bu şekilde de Türkiye ile Rusya arasındaki alışverişin gerçekleşmesi adına ciddi ölçekli olarak çalışmalar ve çabalar söz konusu olmuştur (Çelikpala ve Erşen, 2018, s. 81). Bu noktada Türkiye’nin genel görüntüsüne bakıldığında, NATO ile Türkiye arasında, bu konu özelinde, kopuk ilişkilerin bulunduğu bariz bir şekilde anlaşılmaktadır. Türkiye, NATO’nun yaklaşımlarındaki eksiklikler neticesinde kendisine yeni bir yol haritası belirlemek zorunda kalmıştır.
Öte yandan Türkiye’nin S-400 füze savunma sistemleri konusunda, Rusya ile ortak hareket etme açısından belirlediği stratejide, Türkiye’nin ABD, Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler ve NATO ile son dönemlerde Suriye sorunu, Suriye ve Irak’ın kuzeyindeki terör tehdidi ve Suriyeli mülteciler konusunda yaşamış olduğu sorunların ve derin fikir ayrılıklarının bulunduğu da görülmektedir. Türkiye, söz konusu hususlarda, Batılı müttefiklerinden yardım ve destek beklentisi içerisinde olduğu hiçbir dönemde, beklentilerinin karşılığını alamamış, hatta bu beklentileri karşısında ciddi tartışmalar ile mücadele etmiş, nihayetinde de kendi yol haritasını kendisinin belirlemesi gerekmiştir. Türkiye, Rusya ile bu süreçte yakınlaşmış ve Suriye’nin siyasi geleceği konusunda iki tarafın anlaşmazlıkları söz konusu olsa da bu durumun S-400 füze savunma sistemleri konusunda herhangi bir engel teşkil etmediği anlaşılmaktadır. Tarafların bu yakınlığı, Türkiye’nin çıkarları için uygun, NATO’nun çıkarları açısından ise ciddi bir tehdit olarak gözükmektedir (Çelikpala ve Erşen, 2018, s. 84-86).
Sonuç
Türkiye’nin sürecin içerisindeki konumu büyük ölçüde dengeleyici olmakta ve böylelikle de aslında NATO’nun dünya genelinde olumsuz olan imajının daha pozitif bir noktaya getirilmesi söz konusu olmaktadır. Türkiye, NATO stratejilerinde dengeleyici bir rol üstlenmesi nedeni ile örgütün uluslararası platformda stratejiden yoksun bir operasyonun içerisinde olmasına engel olmaktadır. Türkiye’nin Ortadoğu konusundaki rolüne bakıldığında hem NATO hem de Ortadoğu bölgesi açısından Türkiye, NATO’nun çıkarlarının olduğu kadar Ortadoğu’da güvenlik endişeleri olan ülkelerin de çıkarlarının korunması adına barışçıl bir teminat unsuru olarak değerlendirilebilecektir. Türkiye, saldırgan bir tutum sergilememekle birlikte çevresindeki Ortadoğulu ülkelerin Batılı ülkelerden yana olan endişelerini azaltmaktadır.
Türkiye’nin S-400 füze savunma sistemleri konusunda, Rusya ile ortak hareket etme açısından belirlediği stratejide, Türkiye’nin ABD, Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler ve NATO ile son dönemlerde Suriye sorunu, Suriye ve Irak’ın kuzeyindeki terör tehdidi ve Suriyeli mülteciler konusunda yaşamış olduğu sorunların ve derin fikir ayrılıklarının bulunduğu da görülmektedir. Türkiye, söz konusu hususlarda, Batılı müttefiklerinden yardım ve destek beklentisi içerisinde olduğu hiçbir dönemde, beklentilerinin karşılığını alamamış, hatta bu beklentileri karşısında ciddi tartışmalar ile mücadele etmiş, nihayetinde de kendi yol haritasını kendisinin belirlemesi gerekmiştir. Sürecin geleceği açısından bir değerlendirme yapıldığında, dünya kamuoyunda Türkiye’nin beklentilerinin daha fazla ön plana çıkarıldığı görülmektedir. Özellikle de ABD’de mevcut Başkan Donald Trump’ın göreve gelmesi sonucunda, NATO üyesi ülkelerin çıkarlarından ziyade, ABD’nin çıkarlarının gözetilmesi neticesinde ortaya çıkan tabloda Türkiye’nin ABD’nin karşıtı, dolayısıyla NATO’nun karşıtı bir strateji ile hareket etmesi bir bakıma doğal ve meşru olarak değerlendirilmektedir.
Aydın, Erdal, “AB’nin Güvenliği ve Türkiye’nin Rolü: NATO Füze Kalkanı.” AVRASYA Uluslararası Araştırmalar Dergisi, Cilt: 7 Sayı: 16, 2019, 719-735.
Çelikpala, Mitat & Erşen, Emre, “Turkey’s Black Sea Predicament: Challenging or Accommodating Russia?.” PERCEPTIONS, Volume 23, Number 2, Summer 2018, 72-92.
Ercan, Murat ve Ayata, Ali, “Değişen Uluslararası Sistemde ABD’nin Ortadoğu Politikalarının Sürdürülebilirliği.” Akademik Bakış Dergisi, Sayı: 69 Eylül – Ekim 2018, 1-16.
Sasaoğlu, Dicle, “NATO Müdahalesi ve Sonrasında Afganistan.” BİLGESAM Analiz Orta Asya, No: 1176, 2014, 1-8.
Seren, Merve. Türkiye’nin Füze Savunma Sistemi: İhale Süreci, Temel Dinamikler Ve Aktörler. Ankara: SETA Yayını, 2015.
Umut, Tarık. Türkiye’nin Konjontörel Kimliği ve NATO’daki Rolü. Ankara: ORSAM Rapor, 2017.
10 Ekim 2021
28 Eylül 2021
24 Ağustos 2021
11 Ağustos 2021
01 Ağustos 2021