America going back!
10 Ekim 2021
Fakat son dönemde, Korona virüs ile ilgili verilerin ve genel görünümün, salgının ilk dönemlerinden biraz daha iyiye gitmesi ile birlikte ufak da olsa bir umut ışığının ortaya çıktığını görmek mümkündür. Bu umut ışığı ile birlikte dünya ekonomisinin nasıl toparlanacağı ve yeni oluşacak dünya düzeninin hangi şartlar üzerine konuşlanacağı konusu büyük bir merak konusudur. Çok sayıda araştırmacı ve teorisyenin bu konuda farklı görüşleri olsa da yeni dönemin getirileri ile birlikte dünyada yeni ve güçlü aktörlerin ortaya çıkması kuvvetle muhtemel. Her ne kadar ABD, kendi açısından ve göreceli olarak tek kutuplu bir dünya düzenine odaklı olarak Korona virüs öncesindeki ve sonrasındaki dünyayı tasarlamış olsa da yeni dönemde birçok farklı aktörün artık dünya düzenine doğrudan doğruya etki edeceği açık bir şekilde görülmektedir.
BRICS’in Dünya Düzenindeki Anlamı
Korona virüs sonrasındaki dünya düzeni açısından, yüksek sesle dile getirilmese de sahip olduğu potansiyel bakımından büyük önemi bulunan bir kurum olarak belirli bir yapısı, merkezi ya da kurumsal yapılanması olmamakla birlikte BRICS, ekonomi anlamında ortak politikalar sahip beş ülkenin Brezilya (Brazil), Rusya (Russia), Hindistan (India), Çin (China) ve Güney Afrika’nın (South Africa) bir araya gelmesi ile oluşturulmuştur. İlk başta sadece Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin oluşturduğu topluluğa 2011 yılında resmi olarak Güney Afrika’nın da katıldığı duyurulmuştur. Tüm bu ülkelerin ortak özelliği, hemen hepsinin belirli oranda bir gelişim istikrarına sahip olmaları ve yatırım açısından uygun piyasalar olarak nitelendirilmeleridir (Kösekahyaoğlu ve Özdamar, 2011, s. 30).
BRICS üyesi olan ülkeler Brezilya, Rusya, Hindistan Çin ve son olarak birlikteliğe dahil edilen Güney Afrika, dünyanın farklı coğrafyalarında yer alıyor olsalar da özellikle ekonomik anlamda birlikte hareket etme çabası içerisindedirler. Bu ülkeler, kimi özellikleri bakımından da birbirlerine benzerlik göstermektedirler. Söz konusu ülkelerin belirli özellikleri, onların, yeni dünya düzeninde son derece önemli ve kalıcı bir yer edinebilmeleri açısından da son derece kritiktir. BRICS ülkelerinin ortak olan bu özelliklerini aşağıdaki şekilde sıralamak mümkündür:
• Nüfuslarında, diğer birçok ülkede rastlanmayan şekilde yaşanan hızlı artış,
• Geçmiş yıllara oranla yaşanan hızlı gelir artışı ve bununla ilgili olarak toplumsal tüketim düzeyinin artışı,
• Çeşit ve miktar açısından farklılık arz etse de doğal kaynak konusunda sahip olunan zenginlik,
• Geçmiş yıllara nazaran hızla ilerleyen ve yurtdışına da ihraç edilmeye başlanan teknolojik üretim,
• Gelişim konusunda, sahip oldukları düzeyin son derece yüksek olması ve sahip oldukları potansiyeli büyük ölçüde kullanmaları,
• Beşerî sermayelerinin, özellikle bilim temelli tüm alanlarda son derece fazla kişiden oluşması.
BRICS ülkelerinin baskın ve hâkim şekilde üzerinde durdukları konu, mutlak olarak dünya ülkelerinin ortak karar aldığı ve Dünya Ticaret Örgütü’nün belirlemiş olduğu kurallara uygun bir dünya ekonomik ve dolayısıyla da siyasi sisteminin kurulmasıdır. ABD’nin, tüm uluslararası hukuki yapılanmaları, siyasi teamülleri ve ticari anlaşmaları hiçe sayarak yürütmeye çalıştığı, tek taraflı çıkarlara dayalı ilişkiler, BRICS ülkeleri tarafından, sürdürülemez bir sistem olarak adlandırılmaktadır. Özellikle de Çin, ABD’nin son yıllarda yaratmaya çalıştığı anlamsız ve sadece çatışma odaklı ekonomik ambargo politikasının herhangi bir şekilde kabul edilemeyeceğini dile getirirken, BRICS üyesi diğer ülkelerin desteği ile birlikte uluslararası kamuoyunun desteğini de aramaktadır (Poyraz, 2019, s. 438-443). BRICS ülkeleri için kendilerinin tasarladığı bir alternatif düzen de söz konusudur; ancak bu ülkelerin temel beklentisi, kendilerinin başını çekmiş oldukları bir yeni yapılanma ile birlikte ABD’nin hegemonyasının kırılması ve kartların masada yeniden dağıtılmasıdır. Korona virüs gündemi ile birlikte ABD’nin sosyopolitik, sosyoekonomik ve toplumsal anlamda gördüğü zarar düşünüldüğünde, BRICS’in tasarladığı düzenin gerçekleşmesi adına yeterli zeminin, belirli oranda oluştuğu gözlemlenmektedir.
BRICS üyesi ülkelerinin büyüme şekline ve dünya ticareti ile siyaseti içerisindeki hamlelerine bakıldığında, son derece kararlı ve stabil şekilde ilerleyen, bir ülkeler topluluğu dikkati çekmektedir. Özellikle, 2018 yılında yayınlanan Johannesburg Deklarasyonu sonrasında, ülkeler arasında, güçlü bir güvenlik iş birliğinin tahsisi adına gereken tüm şartların yerine getirileceğine dair yaklaşımlar, BRICS’in artık yavaş yavaş askeri alanda da kendisini göstereceğini de ispatlamaktadır. Aynı zamanda, BRICS ülkelerinin, dünyanın çeşitli yoksul ve farklı ihtiyaçlara gereksinim duyan bölgelerinde bir yumuşak güç olmak adına da projeleri söz konusudur (Perskaya vd., 2019, s. 2). Askeri alandaki iş birliği ve karşılıklı güçlendirme çabaları, ABD’nin Soğuk Savaş döneminde, kendince mücadele ettiğini varsaydığı Sovyet ve komünist blok tehdidinden çok farklıdır. Çünkü BRICS ülkelerinin varlığı ile birlikte artık ABD’nin, askeri mücadele sathını dünyanın birçok farklı noktasına yayması gerekmektedir ki artık askeri harcamaları toplum tarafından da yüksek sesle sorgulanan ve hatta Afganistan, Irak ve son olarak Suriye’den ilelebet çekilme arzusunda olan bir ABD için BRICS ülkelerinin askeri yapılanması ile mücadelesi sanılandan daha zorludur.
Öte yandan BRICS ülkeleri, giderek artan döviz rezervleri ile birlikte ekonomide, kartları yeniden karma konusunda bir şansa da sahiptir. 2019 yılı sonu itibari ile BRICS ülkelerinin döviz rezervleri, toplamda 6 trilyon $ seviyesine erişmiştir. Mevcut süreçte Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin, dünyada en fazla döviz rezervine sahip olan ülkeler sıralamasında ilk 10’da yer almaktadırlar. Bu tür bir rezervin, Brezilya’nın da işin içerisine dahil olduğu bir süreçte BRICS ülkelerinin bünyesinde toplanmış olması, BRICS ülkelerinin dünya üzerinde küresel savaş ve küresel finansal kriz risklerinden güçlü bir şekilde korunmasına da yardımcı olmaktadır (Dam ve Şanlı, 2019, s. 785-786). Dünya ekonomisinde, bir ülkenin döviz rezervi potansiyelinin son derece yüksek olması, aynı zamanda bu ülkenin dünya siyasetinde güçlü bir şekilde söz sahibi olması anlamına gelecektir. BRICS ülkeleri, sıralamalarda yüksek noktalarda yer almakla kalmamakta, aynı zamanda, güçlerini birleştirdikleri süre zarfında, ABD başta olmak üzere İngiltere, Almanya ve Fransa gibi döviz rezervi yüksek olan ülkelerin karşısında da katı bir duvar olarak durmaktadır.
BRICS ülkelerinin dünya ticaretindeki yeri, bu oluşumun, dünya sahnesinde ne denli etkili olduğunun ve gelecekte de bu konumunu nasıl güçlendireceğinin bir göstergesidir. 1990’lı yılların sonu itibari ile özellikle Brezilya ve Hindistan’ın, düzenli olarak ithal ikameci ekonomik döngü anlayışından ihracat odaklı ekonomi anlayışına geçiş yapması sonucunda, bu iki ülkenin dünya ticaretinde hızlı bir şekilde yükselişi söz konusu olmuştur. Bunun yanı sıra, Rusya ve Çin’in, bu iki ülkenin ihracat potansiyelini, ithalat operasyonları ile desteklemesinin neticesinde BRICS ülkeleri içerisindeki dayanışmanın bir sonucu olarak Brezilya ve Hindistan, ekonomik anlamda köklü bir değişim yaşamışlardır (Aşçı, 2019, s. 43-44). BRICS’in içerisindeki karşılıklı kalkınma algısı, NAFTA ve AB gibi bölgesel anlamda, ticari potansiyellerini arttırmayı planlayan oluşumların karşısında, daha pozitif bir görüntü ortaya koymaktadır. NAFTA, ABD ekonomisinin sürdürülebilirliği açısından bölgesel bir tekel oluşturulmasını gözetirken, AB’nin kendi içerisindeki finansal yapılanma, Almanya ve Fransa’nın başını çektiği, birlik içerisindeki büyük ölçekli ekonomilerin, pazar paylarının üstünlüğünün korunmasını hedeflemektedir. BRICS’in mütekabiliyete dayalı ekonomik kalkınma modeli, özellikle Coronavirus sonrasındaki dünyanın finansal anlamda tasarımı açısından, ABD menşeili dünya ekonomisi modelinden yılmış olan ülkeler için son derece çekici olabilecektir.
BRICS ülkeleri, çok fazla dile getirilmese de küresel ekonominin ve ekonomi politikalarının şekillendirilmesi açısından son derece büyük bir öneme sahiptir. BRICS üyesi ülkeler, dünya nüfusunun %40’ına sahip olmakla birlikte dünya gayrisafi milli hasılasının da %25’lik dilimini oluşturmaktalar. Goldman Sachs yetkililerinin yaptıkları araştırma ve değerlendirmeye göre eğer BRICS ülkeleri birlikte hareket etmeye devam edecek olurlarsa, 2050 yılında, bu ülkelerinde, dünya gayrisafi milli hasılasının yaklaşık %47’sine denk gelen bir potansiyele erişecekleri düşünülmektedir (Indrakanti ve Sridevi, 2019, s. 626). Bu rakamlar, BRICS ülkelerinin potansiyelinin ne denli ürkütücü boyutta olduğunu göstermektedir. Yine bu rakamlar, ekonomistler ve bürokratlar tarafından, doğal olarak bilinmektedir. Fakat BRICS ülkelerinin potansiyelinin bu denli yüksek olmasının, kamuoyu ile veriler dahilinde paylaşılmaması ve geniş toplum kitlelerine, BRICS gibi nitelikli ve somut bir aktörün varlığının hissettirilmemeye çalışılması, Batı menşeili algı yönetimlerinin bir başka versiyonu olarak değerlendirilebilecektir.
Dünyayı algılamaları ve pratikteki uygulamaları açısından bakıldığında, BRICS ülkelerinin, kendileri ve kendileri ile ortak hareket eden ülkeler açısından çeşitli alternatifler üretmeye çabaladıkları da görülmektedir. Bu çabaların belki de en önemlisi, ilk adımları 2013 yılında atılan New Development Bank (NDP) kuruluşudur. Gerek finansal notlandırma kuruluşlarının gerek IMF’nin gerekse de Dünya Bankası’nın yeterli derecede ülkelere yardımcı olmadığını, aksine, sistemi büyük ölçüde ABD lehine dönüştürmeye çalıştığını düşünen BRICS üyesi ülkeler açısından NDP, kredi kaynağının bulunması, BRICS üyesi olmayan ülkelerin çeşitli finansman ihtiyaçlarının karşılanması ve BRICS üyesi ülkelerin yatırım görünümlerinin göreceli olarak daha objektif değerlendirildiği bir sistemin inşası açısından önemli olmaktadır (Acioly, 2019, s. 64-67). NDP’nin varlığı, mevcut süreçte istenilen potansiyele sahip değildir; hali hazırda, BRICS toplantılarında da NDP’nin ya da ona alternatif, ancak etkili bir finansal kurum modelinin, pratikte başarılı olabilmesinin belirli bir zaman alacağı öngörülmektedir. Yine de BRICS ülkelerinin cesur bir şekilde aldığı NDP’nin kurulma kararı, aslında, ABD-IMF-Dünya Bankası ekseninde kurulu olan ve artık çürümeye yüz tutmuş küresel finansal sistemin, nitelikli bir alternatifi olarak addedilebilecektir.
Sonuç
BRICS’in varlığı, aslında yeni değil; ancak yaratmış olduğu etki, mutlak olarak diğer birlik, organizasyon vb. oluşumlardan çok daha güçlü. ABD’nin NAFTA’yı revize etmeye çalıştığı, ancak başarılı olamadığı; AB’nin dağılmanın kıyısında gezindiği, Şanghay Beşlisi’nin eski etkisini ortaya koymadığı bir dönemde BRICS, yeni dünya düzeninde alternatif ve etkin aktör olarak değerlendirilebilir. Özellikle de örgütün temelini oluşturan Çin, Hindistan ve Rusya’nın hem nüfus potansiyeli hem üretkenlik hem de doğal kaynak kapasitesi açısından zengin ülkeler olmakla birlikte ABD’nin hegemonyasını kabul etmeyen bir teori ve pratik algıları bulunmaktadır. Hindistan, bu üç ülke arasında en zayıf halka gibi gözükse de Hindistan’ın da nükleer güç potansiyeli olarak kendisini önemli bir yerde konumlandırması ve dünya ticaretinde önemli bir yere gelmiş olması, bu ülkeyi, yeni dünya düzeninde, BRICS içerisinde değerli bir noktada konuşlandırmaktadır.
Öte yandan, BRICS içerisinde zayıf halka olarak değerlendirilebilecek olan Brezilya ve Güney Afrika’nın doğal kaynak ve genç işgücü potansiyeli konusunda, kendileri ile aynı seviyede değerlendirilen birçok ülkeye göre daha iyi konumda olmaları, bu iki ülkenin, özellikle genç nüfusları ile birlikte oyunun kurallarını değiştirme şanslarının olduğunu söylemek mümkündür. Zaten BRICS’in oluşturulma nedeni, tam anlamıyla AB benzeri birlik oluşturmak değil; siyasi, askeri ve ekonomik konularda, üyelerin hepsinin etkili oldukları özelliklerinden faydalanmak sureti ile etkili bir stratejik ortaklık meydana getirmek. Korona virüs sonrasındaki düzenin olası görünümüne bakıldığında, birbirleri ile amansız bir rekabete girmekten kaçınacak ve bulundukları, dünyanın farklı bölgelerinde bir hegemonya oluşturmaya muktedir ve yeni bir dünya düzeninin parçası olacak BRICS ülkeleri, ABD’nin kurguladığı düzenden ziyadesi ile rahatsız olan diğer dünya ülkelerinin de makul olarak nitelendirebileceği bir ortak olabilecektir.
Kaynakça
Acioly, L. (2019). BRICS Joint Financial Architecture: The New Development Bank. Brasilia: Institute for Applied Economic Research.
Aşçı, M. (2019). BRICS Ülkelerinin Küresel Güç Olma Potansiyelleri ve Türkiye. Uluslararası Hukuk ve Sosyal Bilim Araştırmaları Dergisi, 1(1), 39-60.
Dam, M. M. ve Şanlı, O. (2019). Döviz Kurlarının Ticari Dışa Açıklık Üzerindeki Etkisi: BRICS-T Ülkeleri Üzerine Bir Panel ARDL Analizi. Sosyal, Beşerî ve İdari Bilimler Dergisi, 2(11), 781-800.
Indrakanti, N. M. & Sridevi, V. (2019). Non Performing loans in BRICS Countries. International Journal of Recent Technology and Engineering (IJRTE), 8(33), 625-630.
Kösekahyaoğlu, L. ve Özdamar, G. (2011). Türkiye, Çin ve Hindistan’ın Sektörel Rekabet Gücü Üzerine Karşılaştırmalı Bir İnceleme. Uludağ Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 30(2), 29-49.
Perskaya, V. et al. (2019). Drivers of Deepening the BRICS Countries Partnership (Based on A Comparative Analysis of National Development Strategies). Revista Espacios, 40(42), 1-9.
Poyraz, M. (2019). BRICS: Bir Alternatif Düzen Arayışı Mı? Süleyman Demirel Üniversitesi Vizyoner Dergisi, 10(24), 434-449.
10 Ekim 2021
28 Eylül 2021
24 Ağustos 2021
11 Ağustos 2021
01 Ağustos 2021