America going back!
10 Ekim 2021
Özellikle de Maliye Bakanı Sn. Berat Albayrak’ın yaptığı açıklamada değindiği gibi söz konusu havzada, iki farklı doğalgaz katmanının da tespit edilmiş olması, artık Türkiye’nin enerji konularını, sadece ithal eden ülke ve enerji ticaretini koruyan bir ülke olarak değerlendirilme konumundan çıkarmakta ve Türkiye’yi, süreçlere dair daha eli güçlü ve karar verici bir ülke haline getirmektedir. Fakat bu doğalgaz kaynaklarının keşfi, Türkiye’nin dikkat etmesi gereken birçok olayın da ortaya çıkmasına sebebiyet vermiştir.
Türkiye, enerji konularında dışa bağımlılığı son derece yüksek bir ülke olmakla birlikte enerji güvenliği konusunda da çok boyutlu düşünmesi gereken bir ülkedir. Enerji tüketimi konusunda, ithalat süreçlerinde birçok farklı ülke ile yakın ilişkileri bulunan Türkiye, bu ilişkileri sayesinde enerji ihtiyaçlarını karşılayabilse de hem jeopolitik hem de enerji hususlarındaki ilişkileri neticesinde siyasi ve finansal tehditler ile de karşılaşmaktadır. Bu durum, Türkiye açısından, sahip olduğu enerji kaynakları, satın aldığı enerji miktarı ve yeni keşfetmiş olduğu enerji havzası neticesinde, enerji güvenliği konusunda uzun uzadıya düşünülmesini elzem hale getirmektedir. Başka bir açıdan bakıldığında ise Türkiye, kendi enerji potansiyelini keşfetmenin yanı sıra yenilenebilir enerji konularındaki farkındalığı da sürecin içerisine entegre etme çabasındadır.
Enerji Meseleleri ve Türkiye
Türkiye’nin enerji ihtiyacı ve bu ihtiyaca paralel olarak ortaya çıkan dışa bağımlılığı, ülkenin artan nüfusu ile ele alındığında, Türkiye’nin ekonomik anlamda zorlu bir sürecin içerisinde olduğunu göstermektedir. Genel olarak sahip olduğu yerli enerji kaynakları ile bir yıl içerisindeki enerji ihtiyacının %30 civarındaki bir miktarını kendi potansiyeli üzerinden karşılayan Türkiye, geri kalan enerji ihtiyacı için tamamıyla dışa bağımlıdır. Fakat Türkiye, bu bağımlılığın yaratmış olduğu siyasi ve ekonomik baskılara karşı durabilmek adına, son yıllarda enerji kaynağı çeşitlendirilmesi ve özellikle de yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılması adına yeni ve yerli arayışların içerisine girmiştir (Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı, 2019).
Genel perspektiften ele alındığında, Türkiye’nin enerji konusundaki dışa bağımlılığı bir dezavantaj olarak görülse de kendi içerisinde önemli avantajları da yaratmaktadır. Buna göre Türkiye, jeopolitik konumu nedeni ile Rusya, Azerbaycan, Irak ve son yıllarda Katar gibi ülkelerin son derece değerli ve güvenilir bir enerji transit geçiş alanı olmuştur. Bu tür bir rol, Türkiye’nin kendi güvenliğini korumasını daha da zorunlu kılmakla birlikte Türkiye’nin ortaklık içerisinde olduğu ülkelerin de Türkiye’nin çıkarlarını ve güvenliğini düşünmelerini zorunlu kılmaktadır. Bu noktada ABD ve AB gibi iki uluslararası aktör de Türkiye ile ilişkilerini tasarlarken, bu ülkenin sahip olduğu enerji ticareti potansiyelini düşünerek hareket etmek durumunda olmaktadırlar (Kavaz, 2018, s. 6).
Aslında Türkiye, son yıllarda, enerji ticareti ve enerji güvenliği hususlarında, kendisinden beklenenden çok daha ileride bir perspektif ile hareket etmiştir. Bunun en önemli örneği TANAP projesidir. Azerbaycan ile ortak olarak gerçekleştirilen bu proje, Azeri doğalgazının Avrupa topraklarına iletimi konusunda Türkiye’yi son derece kritik bir noktaya getirmekte ve Türkiye’nin değerini arttırmaktadır. TANAP’ı asıl değerli kılan husus, geçmiş yıllarda, belirli bölgesel ve uluslararası aktörlerin tekelinde şekillenen enerji piyasasının finansal yapısının, yenilenebilir enerji kaynakları ve yolları ile bir baskıdan kurtarılmış olmasıdır. Özellikle de enerji harcamaları konusunda ulusal bütçelerinde sorunlar yaşayan ülkeler açısından, bu tür alternatiflerin piyasayı dengeleyici özelliğinin bulunduğu görülmüştür (Yıldırım vd., 2017: 406). TANAP, bu süreçte, Türkiye’nin elini birçok farklı açıdan güçlendirmiş ve ülkenin enerji harcamalarının düşüş yaşamasına yardımcı olduğu gibi Türkiye’nin enerji güvenliği açısından değerinin gelişimine de yardımcı olmuştur.
Genel olarak bakıldığında ise bölgesel anlamda enerji politikalarında Türkiye’nin iş birliği için tercih edilmesinin nedenlerini aşağıdaki noktalarla değerlendirmek mümkündür (Özalp, 2018, s. 2450):
Siyasi, ekonomik ve askeri anlamda çevrelenmiş bir ülke olarak dış politikada büyük sorunlarla mücadele etmek zorun kalan Türkiye, suni uluslararası ilişkiler gündeminin dışında kalan, enerji ticareti ve enerji güvenliği gibi gerçekçi konularda kritik bir değere sahip olduğunu, yukarıda sıralanan hususlara istinaden göstermektedir. Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin istenmeme sebeplerinden biri de yine yukarıda sıralanan hususlar ile ilişkilendirilebilir. Zira Türkiye, enerji güvenliği konusunda güvenilir, sürdürülebilir şekilde ticaret yapılabilecek, enerji konuları üzerinden tartışma ve çatışmaya izin vermeyecek, Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Kesimi, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır gibi ülkeler bir uydu ülke gibi kullanılamayacak, en önemlisi, enerji konularındaki haklarını güçlü bir şekilde savunabilecek potansiyele sahiptir.
Karadeniz’deki keşfi değerlendirirken, Türkiye’nin elinin birçok alanda güçlendiğini görerek süreci ele almak gerekmektedir. Kadir Has Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi'nden Enerji Sistemleri Profesörü Dr. Volkan Ediger’in belirttiğine göre Türkiye, ilk aşamada, Karadeniz’de elde ettiği doğalgaz ile bir ihracatçı ülke konumuna geçemeyecektir. Fakat Türkiye, ithalatçı konumunu belirli bir süre boyunca terk etmek ile hem ekonomik anlamda, neredeyse yılda 45 milyar $ değerinde bir tasarruf sağlayacak hem de siyasi anlamda, uluslararası ilişkilerde sağlam bir yer edinecektir. Yine Sayın Ediger’in değerlendirmesine göre Türkiye, artık kendi enerji kaynaklarını, kendi karasuları içerisinde arayacak niteliğe eriştiği süre zarfında, diğer ülkeler ile siyasi ilişkilerde elinin güçlenmesi de kuvvetle muhtemeldir (BBC, 2020). Enerji bağımsızlığı ya da enerji harcamalarındaki gözle görülür düşüş, mevcut dünya düzeninde, ülkelerin siyasi potansiyellerini de doğrudan doğruya etkilemektedir. Gelişmemiş ve gelişmiş ülkeler için ciddi ölçekli bir sorun olan bu konu, Karadeniz’deki keşif ile Türkiye’nin gündeminden artık yavaş yavaş çıkmaya başlayacaktır.
Mutlaka ki Karadeniz’deki doğalgaz keşfi Türkiye açısından tarihi bir dönemeçtir. Fakat süreci sağlıklı olarak değerlendirilmek ile geniş bir perspektif ve gelecek vizyonu ile değerlendirilmesi de gerekmektedir. Buna göre Türkiye, son yıllarda giderek artan, yenilenebilir enerji kaynakları oluşturma hamlelerini, artık daha uzun vadeli ve detaylı olarak düşünmek durumundadır. Karadeniz’deki keşif, Türkiye’nin, yenilenebilir enerji ve enerji çeşitliliği konularındaki sorumluluklarını da arttırmıştır.
Türkiye, yenilebilir enerji kaynakları açısından hem doğa şartları hem de bu kaynakların işlenmesi adına uygun alana sahip olmak bakımından son derece şanslı bir ülkedir. Fakat farkındalık ve yatırım, bu konuda Türkiye için en önemli iki engeldir. Devlet yönetiminin kendi çabaları ve teşvik çabalarına karşın, yenilenebilir enerji kaynaklarına olan yatırım ilgisizliği ve yetersizliği, Türkiye’nin çözümlemesi gereken başlıca sorunlardandır. Yenilenebilir enerji, Türkiye’nin finansal anlamda çok büyük bir rahatlama yaşamasının kapısını açabilecek durumdadır. Yenilenebilir enerji kaynaklarının sayısının artışı neticesinde dışa bağımlılık oranı yıllar içerisinde azalacak olan Türkiye, yenilenebilir enerji kaynaklarına yeterli düzeyde yatırım yapabildiği süre zarfında, bu alandaki teknolojiyi dışarı satabilecek ve bu alanda rekabetin önemli bir aktörü olduğu kadar takip edilecek bir ülke de olacaktır (Bekar, 2020, s. 51). Bu nedenle, Karadeniz’deki doğalgaz havzasının keşfini, sadece bir enerji kaynağı değerlendirmesi ile sınırlamamak gerekmektedir. Türkiye’nin bu süre zarfında, doğalgaz üretimini bir basamak olarak kullanmak sureti ile gelecek odaklı düşünmesi, ülkenin enerji tüketen kimliğinden enerji üreten ve hatta enerji satan bir kimliğe geçiş yapmasına yardımcı olacaktır.
SONUÇ
Kuşkusuz, Karadeniz’deki doğalgaz keşfi, Türkiye’nin artık enerji güvenliği konusundaki konumunu ziyadesi ile güçlendirecektir. Dünyanın, enerji güvenliği nedeni ile Doğu Akdeniz’de tarihi bir dönemeçten geçtiği bir süreçte, Türkiye’nin hem Doğu Akdeniz’deki kararlı duruşu hem de Karadeniz’de, Rusya’dan sonra en önemli üretici konumuna gelme ihtimalinin güçlenmesi, Türkiye açısından, uluslararası ilişkilerde, tarifi söz konusu olmayan bir sıçrama anlamına gelmektedir.
Doğu Akdeniz’de Türkiye için birçok tehdit söz konusudur. Karadeniz’de ise bu tehditlerin benzeri ile karşılaşılmamıştır ve karşılaşılması da son derece zor gözükmektedir. Fakat Türkiye, doğalgaz konusunda elde ettiği tarihi başarının üstüne, bu başarının sürdürülebilir olmasını sağlamak ve çevresinde, petrole bağımlı olarak yaşamını sürdüren birçok ülkenin aksine, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı konusunda da ciddi ölçekli adımlar atmak durumundadır.
Şüphesiz doğalgaz, güvenli bir şekilde çıkarıldığı, depolandığı ve dağıtımı gerçekleştirildiğinde, çevre açısından son derece güvenli bir enerji kaynağıdır. Dünya genelinde fazla ülkenin, nitelikli bir doğalgaz kaynağına sahip olmaması, bu enerji kaynağını ve bu enerji kaynağına sahip olan ülkeleri de değerli hale getirmektedir. Öte yandan, tarih boyunca, doğalgaz kaynağına sahip olan ülkeler, petrole sahip olan ülkeler kadar güvenlik tehdidi ile karşılaşmamışlardır. Bu da doğalgazı, siyasi anlamda da güvenli bir enerji kaynağı haline getirmektedir. Fakat Türkiye için karmaşık olan konu, Doğu Akdeniz’de, bahsi geçen konunun tam tersi bir durumun yaşanmış olmasıdır. Bir başka deyişle Türkiye, Karadeniz’de güvenli bir şekilde doğalgaz kaynağı keşfederken, Doğu Akdeniz’de, doğalgaz konusundaki meşru haklarını savunma konusunda dahi usulsüz ve kanunsuz tehditler ile karşılaşmaktadır. Bu nedenle de Türkiye, öncelikli olarak enerji güvenli açısından, artık belirleyici konumda olan bir ülke olduğunu çok daha iyi anlamak ve dış politikasını da buna göre belirlemek durumundadır.
Öte yandan Türkiye’nin doğalgaz rezervi keşfi, sadece bu enerji kaynağı odaklı projelerin ve yatırımların gerçekleşmesi adına teşvik oluşturmamalıdır. Aksine, Türkiye’nin bu süreçte, doğalgaz harcamalarından elde edeceği kârı, alternatif ve geleceğin enerji kaynağı olarak nitelendirilen enerji kaynaklarını finanse etmek adına kullanmalıdır. Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de, karşısında mücadele verdiği Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Kesimi, İsrail, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır gibi ülkeler, yenilenebilir enerji kaynağı yaratmak adına ya gereken bütçeye sahip değillerdir ya da konu ile ilgili yeterli etkililikte gelecek perspektifine sahip değillerdir. Bu durum, Doğu Akdeniz’de siyasi ve askeri olarak güçlü bir irade sergileyen Türkiye’nin, Karadeniz’deki enerji kaynakları keşfi ile enerji meselelerinde eli güçlenirken gelecek perspektifinin gelişimi de aynı oranda önem arz etmektedir. Bu nedenle de Karadeniz’deki keşif, Türkiye açısından, tarihi bir dönemeç olarak nitelendirilebilecektir.
KAYNAKÇA
BBC Türkçe (2020). “Doğal Gaz Bulundu: Karadeniz'deki Gaz Keşfi Türkiye'yi Nasıl Etkiler?”, https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-53868045
Bekar, N. (2020). Yenilenebilir Enerji Kaynakları Açısından Türkiye’nin Enerji Jeopolitiği. Türkiye Siyaset Bilimi Dergisi, 3(1), 37-54.
Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı (2019). “Enerji”, https://www.enerji.gov.tr/tr-TR/Anasayfa
Kavaz, İ. (2018). Türkiye’nin Enerji Merkezi Olma Sürecinde TANAP Projesi. SETA Perspektif, (199), 1-6.
Özalp, M. (2018). Dünya Enerji Rekabetinde Oyun Değiştirici Olarak Kaya Gazının Rolü ve Türkiye’ye Olası Etkileri. İnsan ve Toplum Bilimleri Dergisi, 7(4), 2926-2959.
Yıldırım, D. Ç. vd. (2017). The Effect of the Trans-Anatolian Natural Gas Pipeline Project (TANAP) on Industrial Production in Turkey. International Journal of Energy Sector Management, 11(3), 404-415.
10 Ekim 2021
28 Eylül 2021
24 Ağustos 2021
11 Ağustos 2021
01 Ağustos 2021