America going back!
10 Ekim 2021
ABD’de, tartışmalı olduğu kadar mevcut Başkan Donald Trump’ın suçlamalarının yoğun olarak ön plana çıktığı bir başkanlık seçimi süreci sona erdi. Her ne kadar bazı eyaletlerde oy sayımı sürse de ve federal mahkemelere itiraz süreçleri uzasa da Joe Biden’ın seçimi kazandığı su götürmez bir gerçektir. Fakat Biden’ın gelişi, Trump’ın gidişi, ABD siyasetindeki dört yıllık bir şovun ya da reklamlar kuşağının sona ermesi olarak değerlendirilebilir. Çünkü Trump, başkanlığından ziyade şovları ve skandalları ile hatırlanan bir başkan rolünde dört yılını tamamlamak üzere. Bu süre zarfında ABD, kendisinden pek beklenmeyen bir şekilde Ortadoğu’dan giderek uzaklaşıp denetimi İsrail’e bırakmaya çalışırken, Çin başta olmak üzere birçok farklı ülke ile sorunlar yaşadı. Bu sorunlar, ABD açısından, dış politikanın bir revizesi olarak değerlendirildi. Yine de Biden, bir revizyonist değil; O, ABD’nin özüne dönmesi taraftarı.
Joe Biden’ın başkanlığı ile ilgili olarak birçok farklı yorum yapılmakta, ancak genel olarak ortaya çıkan tablo, Amerikan dış politikası için bir öze dönüşü işaret ediyor. Bu öze dönüşün ilk sinyali, Obama döneminde Afganistan’dan; Trump döneminde de Suriye’den tamamıyla, Irak’tan da kısmen çekilme arzusu ile hareket eden Amerikan silahlı kuvvetlerinin yeniden, Ortadoğu’daki yerlerinde konuşlandırılmasıdır. Biden ne Çin’in yakın geçmişte Suriye’ye adım atmasından ne Rusya’nın Irak ve Suriye’deki aktifliğinden ne de Afganistan’da yönetimin Taliban’a bırakılmasından pek hoşnut olmadığını, seçim kampanyaları sürecinde sıklıkla dile getirdi. Her ne kadar dört yılda ABD, söz konusu ülkelerdeki söz sahibi olma konumunu önemli ölçüde kaybetmiş olsa da amaç, tekrardan bu bölgelerde etkili bir şekilde karar verici mekanizma haline gelmek.
Öte yandan Biden, İsrail ile ilişkilerin devamlılığı ve geliştirilmesi konusunda herhangi bir sorun yaşamamakla birlikte Ortadoğu’nun yönetiminin sadece İsrail’e bırakılması konusuna karşıt bir duruş sergilemektedir. Adaylığı sürecinde, İran’la mücadele konusunda bazı şifreler veren Biden’ın bu söylemlerini, İsrail ile birlikte verilecek bir mücadele olarak değerlendirmek mümkündür. Fakat ABD’nin, Biden yönetiminde, bu mücadeleyi sadece İsrail’in ellerine bırakmak gibi bir niyetinin olmadığı kolaylıkla anlaşılabilecektir. Çünkü Biden, özellikle başkanlık yarışında gerçekleştirilen canlı TV tartışmalarında, Trump’ı sürekli olarak Ortadoğu’ndan kaçmakla suçlamaya yönelik söylemleri, ABD’nin, Biden ile birlikte asıl hedefi olan bölgeye yeniden dönme hazırlığında olduğunu da göstermektedir.
Joe Biden açısından, ABD’nin dış politikasında değişikliğe gidilmesi konusunda getirdiği önerilerden biri de Avrupa Birliği (AB) ile bozulan ilişkileri onarmak adına yeni bir yol haritası belirlemek vardır. Buna göre Biden, temel olarak Trump’ın AB’yi fazlasıyla küçümsediğini, hatta yer yer aşağıladığını ve bunun da AB’nin Çin ile yakınlaşmasını tetiklediğini düşünmektedir. Bu tür bir düşünce, Biden’ın AB’ye bir açık çek sunabileceği öngörüsü ile açıklanabilecektir. Öyle ki birçok Avrupalı analiste göre Biden, Trump’ın yürüttüğü kadar sert bir politika olmasa da Çin’e karşı sert bir diplomatik ve ticari politika izleyecektir; ancak bu noktada ABD’nin kritik ortağı AB olacak gibi gözükmektedir. Çünkü AB, özellikle ticari anlaşmalar açısından, Trump döneminde yaşanan anlaşmazlıklar nedeni ile ABD’ye karşı negatif bir tutum içerisine girmiştir. Her ne kadar AB’nin Çin ile var olan ticari ilişkilerini, ABD ile olan bu sorunlu süreç sonrasında daha da geliştirdiğine ya da geliştireceğine dair herhangi bir emare olmasa da Biden’ın endişesi, AB gibi kritik bir siyasi ve ekonomik ortağı kaybetmektir. Bu nedenle de ABD’nin Biden dönemindeki kritik hamlelerinden biri AB ile tekrardan masaya oturarak kartları yeniden karmak ve yeniden dağıtmaktır.
ABD’nin Biden ile başlayacak olan yeni dönemindeki bir başka önemli husus, ABD’nin kendi içerisindeki eksiklikleri gidermek adına, bir bakıma, kendisi ile yüzleşmeye çalışacak olmasıdır. Biden, genel olarak ABD’de rahatsızlık yaratacak bir vergi yasası paketi ile birlikte gelecek; bu durum kesinleşmiş vaziyette. Kurumlar ve gelirler vergisindeki artışlar birçok iş kesimi için rahatsız edici gibi gözükmekte. Fakat Biden, bu vergiler ile birlikte Amerikan toplumunun son derece büyük bir tepki koyduğu, son yıllarda giderek sorunlu bir hale gelen Amerikan eğitim sistemini düzeltmeye çalışacak ki bu konuda başarılı olması kuvvetle muhtemel gözükmektedir. Zira eğitim kesimleri çoğunlukla Biden’a oy vermiş gözükmekteler. Bu durum, bütçe açığında bir artışa sebebiyet verebilecek olsa da ABD’nin sağlık harcamalarının, halkın beklentilerine uygun bir şekilde düzenlenecek olması, Biden’ın iç politikada, halktan büyük destek almasını kolaylaştıracaktır. Bununla birlikte ABD’nin temiz enerji yatırımlarının artışı ve Trump döneminde terk edilen Paris Antlaşması’na dönüşü, ABD’nin dış politikadaki imajının da belirli oranda pozitife dönmesine yardımcı olacaktır. Bunun yanı sıra Biden, ABD’de, eyaletlerin altyapılarının yenilenmesi adına çeşitli adımlar atılacağını belirtmiştir ki bu durum, popülist söylemler ile dört yıl geçiren Trump’ın yerine gelen Biden’ın i politikada halkın desteğini almak sureti ile dış politikada daha rahat hareket etmesine imkân sağlayacaktır.
Biden döneminde, Amerikan Başkanı olan kişinin halk desteğine güçlü bir şekilde ihtiyaç duyduğu açıktır. Zira Donald Trump, ülke genelinde giderek artan bir nefretin hedefi haline geldikçe kamuoyu nezdindeki desteğini kaybetmiş ve nihai olarak da dış politikada aldığı kararlara karşı ciddi bir kamuoyu tepkisi ile karşılaşmıştır. Biden bu durumun farkında olmakla birlikte Trump’ı sürekli olarak halka rağmen hareket etmek ile suçlamıştır ki bu tutum, Biden’ın, ABD’deki oyların çoğunluğunu nasıl alacağını ve gelecekte de dış politika için ne tür bir desteğe ihtiyacı olduğunu anladığını göstermektedir. Bu tür bir destek, tıpkı George W. Bush döneminde, halktan beklediği desteği görmeyen Amerikan Başkanı’nın, Ortadoğu operasyonları için destek ararken 11 Eylül saldırılarının gerçekleşmesi ile birlikte halktan elde ettiği güçlü desteğe benzetilebilir. Biden ise Trump’ı devirmek ve Çin ile İran’ı net bir hedef olarak göstermek sureti ile halkın desteğini ziyadesi ile almış olarak gözükmektedir.
Öte yandan yeni Başkan Biden, ABD’nin müttefikleri açısından da zorlu bir siyasi aktör olarak değerlendirilebilecektir. Buna göre Biden, özellikle AB’ye yapması kuvvetle muhtemel olan bir teklif ile gündemdedir. Biden, Çin’e karşı iş birliği yapmak adına AB ile ortak hareket etmenin önemine sıklıkla vurgu yapmıştır. Fakat AB, mevcut, içerisinde bulunduğu siyasi, ekonomik ve tıbbi kriz ile birlikte artık kimliği sorgulanan ve varlığını sürdürmek adına dünyanın her yerinden müttefiklere ihtiyaç duyan bir yapıdır. Fakat Biden AB’ye ya kendisi ile birlikte olmayı ya da bunun bedelini, Trump dönemindekinden daha kötü bir şekilde ekonomik olarak ödemeyi teklif olarak sunmaya hazırlanmaktadır. Bu iki ucu keskin bıçak gibi gözüken durum, AB açısından pek de olumlu ve makul karşılanabilecek bir teklif olarak gözükmemektedir. Bu nedenle de AB’nin, Biden’ın karşısında ne tür bir sav ile diplomatik arayışlar içerisinde olacağı merak konusudur.
Biden’ın Rusya konusundaki tavrı ise tam olarak net değildir. Buna göre Biden, Rusya ilişkiler konusunda, İran ile Çin konusunda olduğu kadar sert ve saldırgan bir tutum sahibi olarak gözükmemektedir. Aksine, Rusya’nın son dönemde askeri mühimmat alanında hızlı bir ilerleme kaydetmiş olması ve özellikle füze denemelerinde önemli ivme kaydetmesi, ABD’nin Rusya ile çatışmaktan ziyade diplomatik bir ortamda konuşmayı daha fazla tercih edeceğine dair bir işaret olarak değerlendirilebilir.
ABD’nin 3 Kasım 2020 tarihinde verdiği karar, aslında dış politikada yaşayacağı yeni süreci de belli eden bir karardır. Zira Amerikan halkı, Biden’a oy vermiş olmakla birlikte, Barrack Obama döneminde dile getirdiği şikayetleri unutmuş gibi gözükmektedir. Obama döneminde, kıta aşırı topraklarda Amerikan askerlerinin ölmesini istemediklerini belirten Amerikan halkı, şimdi, tıpkı George W. Bush dönemindeki gibi askerlerini Ortadoğu’nun farklı noktalarında konuşlandıracak olan bir başkana oy vermiştir. Bu durum, bir dilemma olarak değerlendirilebilir. Çünkü bir toplum, istemediği bir yaşam formunu kendisine vaat eden bir başkana oy vermek ile birlikte aslında kendisini tekzip etmiş gözükmektedir.
10 Ekim 2021
28 Eylül 2021
24 Ağustos 2021
11 Ağustos 2021
01 Ağustos 2021